Basit bir formül


Vincent-van-Gogh-The-Starry-Night-631

Van Gogh – Starry Night 

Önce oradan buradan çıkarıyorsun, görebileceğin, karşılaşabileceğin yerlerden. Facebook’tan, instagramdan, twitter’dan. Yetmiyor… Bir insanı oradan sevmedin ki oradan unutasın. Resimlerini silmeye başlıyorsun, bir iki, üç, dört, beş, altı… Beraber, tek, selfie… Fotoğraflardan sevmedin ki onu, silince unutasın. Olmuyor… Ortak arkadaşlarla görüşmeyi kesiyorsun, ortak mekanlara uğramıyorsun, ortak eşyaları atıyorsun, ev ortaksa çıkıp gidiyorsun, yine olmuyor. Playlisti yenile, evi yenile, eşyaları yenile, semti terk et. Unutamıyorsun.

Zaman geçiyor. Sen zaten biliyorsun her şeyin ilacının o olduğunu. Zaman geçiyor. Zaman geçiyor. Akıyor. Geçiyor. Farketmeden, saya saya, dura dura, hızla, su gibi, kum saati gibi, bir yavaş bir hızlı, bir kolay, bir zor. Zaman geçiyor. Hafızandan resimlerin çoğu siliniyor. Birkaç büyük hatıradasın, onlar da öyle büyük büyük kalbine batmıyor.

Unutuyorsun. İyileşiyorsun. Her şey yoluna giriyor. Baştan başlamaya hazır hissediyorsun. Umutların var, planların. Dimdik ayaktasın, düşecek gibi görünmüyorsun. Zaman, hatıralarının üzerini büyük, kalın, koyu bir battaniyeyle örtmüş. Mutlusun.

Sonra bir çift gözle karşılaşıyorsun. Baktıkça büyüleniyorsun, baktıkça mest oluyorsun, daha da mutlusun. Elini tutmaya heveslisin, onu öpmeye, sımsıkı sarılmaya can atıyorsun. Kahve içiyorsunuz, bir cümle söylüyor, o cümlede üç kelime geçiyor, üç kelimeden bir tanesi, ikinci kullandığı mesela bıçak gibi, sapan gibi, kurşun gibi büyük çok büyük, kocaman bir acıyla kalbine saplanıyor. O büyük, kalın, koyu battaniyenin üzeri açılıyor. Hatıraların sana bakıyor, sen o bir çift göze artık bakamıyorsun. Gözlerin üzeri tozla kaplı kalbinin kilidine takılı. Yine açıldı, yine acıdı, her şeyi hatırlıyorsun. Unutamıyorsun…

Sen şimdi o kelime neydi diye de soracaksın. Bilmiyorum ki. Senin acıtan kelimeni ben bilemem ki. Onu sadece sen hatırlıyorsun.